Ay Bu Bile Evlendi:
- gozde gulsoy
- 23 Eki
- 6 dakikada okunur

İnstagramımı düğün fotoğraflarıyla doldurduktan sonra sıra geldi şimdi bloguma.
Yakın arkadaşlarımın bildiği ama çevremdeki çoğu insanın beklemediği bir şey oldu ve biz 3 Ekim 2025 cuma günü 14 yetişkin ve 4 minik çocukla, sade bir törenle evlendik.
Evlilik kararını 5 nisanda almıştık aslında biz. Ben o zamana kadar Federico ile ilgili tek bir fotoğraf bile koymamış, hiçbir blog yazımda ona atıfta bulunmamıştım bile. Bu kararı aldığımızda 1.5 senedir çok huzurlu, uyumlu, sakin ve güzel giden bir ilişkimiz vardı. Ben çok alışkın değilim böyle giden ilişkilere, o yüzden ilk birkaç ay çevremdeki dostlarıma bile çok fazla detay vermiyor, sürekli ‘şimdilik’ iyi gidiyor bakalım görücez, bu işler belli olmaz diyerek temkinli davranıyordum. Yaşadığımız her tecrübeyle, ilk seyahat, ilk defa arkadaşlarla tanışma (ki bunu bile ilk defa 4 ay sonunda yaptık, ilk aylar sadece ikimiz olmak istedik), ilk aile ile tanışma, ilk tartışma ve o tartışmanın aşırı saygılı geçmesi ve her ilkten sonra birbirimizden daha emin olmaya başladık. Gelecek planlarımız, hayattan beklentilerimiz, yaşama şekillerimiz, standartlarımız hepsi birbiriyle tam olarak örtüşüyordu. Bu esnada önümüze tam ikimizin de zaman zaman konuştuğu kriterlerde bir ev çıkınca bir sonraki adımı da ilişkimizin her evresinde yaptığımız gibi çok doğal attık. O evi alacak ve evlenicektik. Yani bu hikayede, beklenmeyen, düşünülmüş ve üzerinde çalışılmış bir evlenme teklifi ve kocaman bir tek taş beklemeyin.
Hayatımın en genç evrelerinde bile düğün meraklısı bir kadın olmadım. Evlilik fikri her zaman kulağıma romantik gelmiştir ama düğün genel olarak biraz stresli geliyor bana. Kendim de organizasyon işinde olduğum için ne kadar yapılması gereken şey olduğunu biliyorum. Büyük düğün, çok insan, bolca eğlence benim de hoşuma gidiyor ama ben o düğünün gelini değil misafiri isem. O yüzden yapana helal olsun ama ne karakterime ne zevkime uygun değil benim. Ben Federico’ya ilk önce bir tatlı beyaz elbise, Fiona , ben ,o , İtalya’nın yazlık küçük bir belediyesinde evlenip, orda biraz tatil yapmayı önerdim. O ise ailelerimizi çağırmazsak hem ilerde bizim pişman olacağımızı hem de onların üzüleceğini söyledi. Böylece Bergamo’da bir belediye nikahı kıyıp sonra çekirdek ailelerimiz ve kişi başı ikişer arkadaşla güzel bir yemek yapmaya karar verdik. Organizasyon kısmı o kadar kolay oldu ki, güzel geçmemesi imkansızdı. Zaten bir şey çok zor olduğunda, çok problem çıkarttığında, hele hele başlarda sorunlu başlamışsa, onun sonu da güzel olmuyor gibi gelmiştir bana hep. O yüzden her şey bu kadar kolay ve sorunsuz geçince bizi çok güzel bir günün beklediğini biliyordum. Tek endişem hava durumuydu. Başlarda bir endişem de gelinliğimdi. Sırayla gelelim.
Nisan ayında evlenmeye karar verdik ve evraklarımızı toplamaya başladık. Konsolosluk, belediye derken ve İtalya bürokrasi konusunda yavaş olduğu için biz ekim ayı diye karar vermiştik aramızda. Ben bu esnada gelinlik bakmaya başladım. Küçük bir nikah olacağı için önce beyaz takımlara, normal beyaz elbiselere baktım. Milano’da bolca gezdim, internetten birkaç şey de getirttim ama giydiğim anda beni mutlu eden o kıyafeti bir türlü bulamadım. Biliyorsunuz kardeşim ailesiyle Londra’da yaşıyor ve Milano’da olmayan, benim çok sevdiğim, çok da tanınmamış birçok marka orda var. Yani Valentino isterseniz Milano doğru yer ama orta-üst sınıf bir marka için burası doğru şehir değil. Bunun için en doğru yer Londra. Böylece ben de biletimi aldım ve güzel bir Londra rotası çıkarttım kendime. Her ne kadar gelinlik istemiyorum desem de birkaç gelinlikçiden de randevu aldım. Bu arada gelinlik istemiyorum deme sebebim, ben çok tüllü çok dantelli, çok gelinlik gelinlik bir kıyafet de hiç istemedim. Kısa boylu olduğum için kat kat bir düğün pastasına benzerim ben. Londra’daki ilk randevum birçok gelinlik markasının olduğu Lovely Bride butiğindeydi. Buraya dair en sevdiğim şey çok beğendiğim Avustralya markalarının da olmasıydı. Bu arada gelinlik alışverişimi tek yapmak istedim o yüzden annem de dahil kimseyi çağırmadım. Bu benim kendimle olan bir deneyimim olmalıydı. Ay dostlarım gelinlik alışverişi çok eğlenceli. Sabah 10’da da randevunuz olsa prosecconuz geliyor ve bir sürü güzel elbise deniyorsunuz. İlk denediğim gelinlik sonunda almaya karar verdiğim gelinlikti. Giydiğim anda kendimi bambaşka hissettim, o butikte ve sonraki diğer randevularda bir sürü gelinlik de denesem, o ilk elbisede hissettiklerimi hissedemedim, sürekli onla karşılaştırdım hepsini. Bu esnada annem, teyzem ve anneannemle de FaceTime yapıp arkadaşlarıma sürekli fotoğraf atıyordum. Hepimiz o gelinlikte aynı hissi almıştık. Böylece ertesi gün tüm randevularımı iptal ettim ve gidip direkt benim olanı aldım. O gün kendime bir de duvak seçtim, yine çok sevdiğim başka bir Avustralya markası, hayallerimdeki Sicilya kadınlarının taktığı tarz bir duvak. O duvağı takınca hiç kendimden beklemediğim bir şey oldu: benim gözlerim doldu. Ve yine çok kolay bir şekilde gözümde en çok büyüyen şeyi, yani gelinliğimi halletmiştim.
Nikahımız belediyede sabah 10.30’da olucaktı, burda belediyeler erken nikah kıyıyorlar ya da en geç saat 16’da. Saat 16’daki nikah demek, akşam yemeğine kadar herkesin saç , makyaj ve kıyafetler hazır bir biçimde saatlerce boş boş beklemesi demek. Bu yüzden biz öğleden önce nikah, sonra Bergamo’nun Old town’ında bir fotoğraf çekimi, yine Old Town’da çok tatlı bir otelde öğle yemeği düşündük. Otelin adı Relais San Vigilio. Federico burayı önermişti, ben bir mail attım, iki gün sonra mekanı görmeye gittik, enerjimiz çok tuttu ve anında karar verdik. Nikah yemeğimiz burda olucaktı.
Federico’nun bir ablası bir de ikizi var. İkizi, iki çocuğu ve eşiyle senelerdir Vietnam’da yaşıyor. O maalesef nikahta olamayacaktı. Ya da Federico böyle biliyordu çünkü onlar bir günlüğüne atlayıp nikaha katılıp jet lag olmadan geri dönmeye karar vermişlerdi. Federico için en güzel anlardan biri de o oldu. Arkadaş olarak onun en yakın arkadaşı ve sevgilisi, benimse ortaokuldaki ilk arkadaşım, 28 yıllık dostum Melis ve eşi yanımızda olucaklardı. Ailem İstanbul’dan Göksularsa Londra’dan geldiler. Federico için en güzel an ikizinin yaptığı sürprizse, benim için en güzel an canım Romeo’mun bizim yüzüklerimizi taşıyacak olmasıydı. Londra’da her gece anne ve babasıyla prova yapmak istemiş, valla canla başla hazırlandı.
Nikah günü, 3 Ekim 2025, saat 6’da uyandım. Sıcacık bir duşla güne başladım. Bu esnada benim bütün ailem kasım ayında bizim olacak evde kaldık. (Ev ablasının evi, ondan satın alıyoruz, o yüzden nikah hediyesi olarak ailem ve bana verdi 3 günlüğüne) Annem ve Romeo çoktan uyanmışlardı, kahvaltı ediyorlardı. Güzel bir türk kahvesi koydum ve yeni terasıma gittim, güneş doğarken harika bir gün vardı. Haftalardır yağmur yağar mı acaba stresim sona ermişti. Yağmur yağmıcaktı. Bütün nikahı dışarda olan ben için bu o kadar önemli bir detaydı ki. Kuaför ve makyözüm geldi, bunlar beraber çalıştığım insanlardı, artık arkadaş olmuştuk, o yüzden müzik açtık, çok eğlenerek hazırlanmaya başladık. Kendi kıyafetlerimden önce Fiona’nın kıyafetlerini giydirdim onu da hazırladım. Bugünle ilgili aklımızda tek bir soru işareti vardı, tüm İtalya genelinde Filistin için gösteriler düzenleniyordu ve Bergamo’daki buluşma yeri bizim evleneceğimiz belediyenin olduğu meydandı. Ben Federico’nun ailesiyle gidicektim, geri kalan tüm misafirler bir otoparka park edip yürüyebilerdi. Bizim belediye önüne kadar arabayla gelme iznimiz vardı ama bilin bakalım ne oldu? Gösterilere yüksek katılımdan dolayı yapamadık. Bir yerde arabayı bırakıp yürümeye başladık. Bu esnada ben gelinliğim, duvağım, çiçeğimle yürürken çok güzel bir şey oldu, tüm göstericiler benimle yürümeye, beni tebrik etmeye başladılar. Belediyenin önüne gelip Federico’yla birbirimize kavuştuğumuzdaysa alkışlar koptu. ’Sorun’ olarak görebileceğimiz o gösteri, nikah günümüze çok güzel bir anlam kattı.
Herkes nikah salonuna geçti. Sonra Federico annesiyle, en son ben babamla onun kolunda içeri girdim.
Benim nikah şahidim Melisti. Bir yerde heyecandan Melisle el ele bile tutuştuk. Biz 11 yaşındayken ilk tanıştığımızda birbirimizin bu anlarına şahit olacağımızı düşünemezdik bile. O el ele tutuşma, 11 yaşındaki Gözde ve Melisti sanki. Sonra Romeo’m. O kadar tatlı getirdi ki yüzüklerimizi. Birbirimizin alyanslarını takmak, onun belediye başkanı babasının bizim nikahımızı kıyması yasak olsa da nikah memurunun yanında olması, bizim için okuduğu şiir, karı koca ilan edilmemiz ve benim Federico’nun ayağına basmam. Türküz tabii, anlattık geleneklerimizi ve bastım gitti. Bu esnada Federico’nun ikizinin uçağı rötar yaptığı için maalesef nikaha yetişemedi. O yüzden o, süprizini, old town’a fotoğraf çekimine geçtiğimizde yaptı. Federico inanılmaz mutlu oldu. Özellikle Fiona ile hayallerimizdeki fotoğrafları çekildikten sonra, artık yemeğe geçebilirdik. Önce tarihi bir kulenin altında kokteyl yaptık, yemekler, şampanyalar ve bunların hepsi benim hazırladığım 60lar 70ler Türkçe ve İtalyanca şarkılar eşliğinde oldu. İki farklı ülkenin aynı dönemdeki şarkıları birbirleriyle o kadar uyumluydu ki…Tıpkı ben ve o gibi, tıpkı ailelerimiz gibi…
Bu arada anlaştığımız mekana binlerce kez teşekkürler. Ben bizi tatlı bir pergolenin altına alıcaklar diye düşünürken, onlar tüm diğer misafirleri üst kata alıp, tüm mekanı kiralamışız gibi alt bahçeyi bize bırakmışlar. Biz özel masa süsü veya çiçek söylememiştik, masayı kabaklar ve sonbahar çiçekleriyle süslemişler. Muazzam hazırlanmışlar hiç bu kadarını beklemiyordum. Bizim en büyük hayalimiz, tam Ferzan Özpetek filmlerindeki gibi upuzun ve samimi bir öğle yemeği masası olmasıydı ama bu bizim hayallerimizin bile ötesinde oldu. Öğle yemeğimiz unutulmazdı. Benim hayallerimde hep Federico’nun ikiziyle Göksu’nun çok iyi anlaşması vardı. Nitekim de birbirlerine çok benzedikleri için aynen böyle oldu. Herkes birbiriyle çok güzel kaynaştı, inanılmaz samimi bir ortam vardı. Yemekten sonra pasta kesiminden önce konuşma yapıcaktık. Melis, kardeşimin eşi Jullieth, Federico’nun ikizi Alberto, Federico’nun babası, o ve ben… Bu bölüm o kadar gözyaşları içinde geçti ki anlatamam. Ben hiç ağlamayan sevgilimi ilk defa ağlarken kendi düğün günümüzde gördüm. Babasını söylemiyorum bile, ağlamaktan konuşmasını yapamadı, Alberto ve ablası Serena okudular. Bir ara birbirimize döndük ve dedik ki, niye bu kadar ağlıyoruz ya, düğünde miyiz cenazede mi?
Düğün pastamızın tadını anlatmam mümkün bile değil, damgasını vurdu resmen! Şekil olarak da Selena Gomez ve ben aynı fikri seçmişiz öyle de bir trendsetterım hiç söylemiyorsunuz…
3 Ekim 2025 Bergamo…Hayatımızın en güzel günlerinden biri. Beklentilerimizin ve hayallerimizin de ötesinde. Bir düğüne hazırlanırken, gelinliğinizi, mekanı, fotoğrafçıyı, menüyü, saç ve makyajınızı özenle seçiyorsunuz. Her şeye hazır olduğunuzu düşünüyorsunuz ama kimse sizi yaşayacağınız duygu yoğunluğuna hazırlamıyor. Biz Federico ile o gün birbirimizi şimdiye kadar sevdiğimizden daha bile çok sevdik ve bunun mümkün olabileceğini düşünemezdik bile. Bizimle olan herkese karşı da daha büyük bir sevgiyle bağlandık, iki ailenin gerçekten tek bir aile olmasına şahit olduk. Ve bunu sadece biz değil ordaki herkes bizimle birlikte hissetti.
Şu anda geriye dönsem, şunu farklı yapsam, bu da keşke böyle olsaydı diyebileceğim tek birşey bile yok. Her şey tam olması gerektiği gibiydi ve bu haliyle mükemmeldi.



















Yorumlar