Bir Devrin Sonu: Milano'dan Taşındım
- gozde gulsoy
- 9 dakika önce
- 5 dakikada okunur

Diyelim ki instagramınızı en son 2 Ekim’de açtınız ve şimdi neredeyse 2 ay sonra benim sayfama denk geldiniz. 3 Ekim itibariyle ben evlendim, Milano’daki evimi boşalttım, Bergamo’dan ev satın aldım & taşındım ve Fiona öldü. Bu kısacık süre içersinde benim 7 senedir tanıdığım hayatım tamamiyle kapandı ve ben hayatımın yepyeni bir sayfasına başladım.
Şimdi diceksiniz e ne var bunda herkes evleniyor, herkes ev değiştiriyor, herkesin köpeği ölüyor. Herkesin bir blogu yok ki ama yazsın :) O yüzden açılın ben yazıcam, paşa gönlü isteyen okur, ben günlük tutmayı seviyorum ama günlüğümün gizli gizli değil rahat rahat herkes tarafından okunmasını istiyorum. Pek tabii ki hayatımın çok anı bana özel, bazılarını hiç öğrenmiyorsunuz, bazılarını sinsi sinsi birkaç ay sonra paylaşıyorum ama bu kısmı, bu yaşadıklarımı , düşünce ve duygularımı çok anlatasım var. O yüzden ben türk kahvemi yaparken yazıyorum, siz de alın sıcak çikolata olur, çay olur, kahve olur, karşılıklı bir dertleşelim.
Ben hayatımı bildim bileli yalnız geçirdim. Çok bağlı olduğum bir ailem, çok sevdiğim dostlarım hep vardı ama ben yalnızlığı, tek başına olmayı seven bir insanım. Çok küçük yaşta üniversite için evden çıktım, 5 sene sonra İstanbul’a döndüm ama aile ile yaşamayı başaramayıp tekrardan kendi evime çıktım, sonra Fiona’m geldi, sonra biz Milano’ya taşındık ve içinde ana karakterler olarak ikimizi barındıran minik bir dünya kurduk. Milano’daki evime ilk taşındığımda yanımda annem vardı, ona şu soruyu sormuştum ilk gece ‘Sence ben bu evden neden ve nereye giderek taşınıcam?’ Annem de inşallah hayırlı bir şey için taşınırsın demişti. Gerçekten hayatta karşıma eşim çıkmasa ben o Milano’daki evde Fiona 1 , Fiona 2, Fiona 3 ve ömür yeterse Fiona 4 ile İtalya beni sınırdaşı etmediği müddetçe mutlu mesut yaşardım. Hayırlı bir iş oldu annemin dileğindeki gibi, ben Fede ile tanıştım ve biz birlikte bir hayat kurmaya karar verdik.
Peki neden Milano değil de Bergamo? Bunun birkaç sebebi var. Birincisi ve en önemlisi Federico burda doğmuş ve büyümüş, işi burda. Ben ofise gitmiyorum, freelance çalışıyorum o yüzden önceliğimiz onun işi. Senelerdir aynı yerde çalışıyor ve olduğu yerde güzel bir kariyer yapıyor. O yüzden biz ilk çıkmaya başladığımızdan beri biliyordum ki beraber yaşıcaksak burası Bergamo olucaktı. İtalya’nın geri kalan gençlerinin hepsi Milano’da yaşamak için can atarken Bergamoluların çok da ilgilenmemesinin bir kaç sebebi var. 1) Bergamo Milano’ya 45 dakika uzaklıkta. 2) Bergamo’da İtalya’nın en uluslararası 2. Havalimanı var. 3) Bergamo’da hayat Milano’dan çok daha ucuz. Evet arkadaşlar bir de Bergamo’ya taşınma sebeplerimden en önemlisi Milano’da asla bu merkezi konumda, bu fiyata, bu büyüklükte bir ev alamayacak olmamızdı.
Şimdiki evimiz aslında öncesinde Federico’nun ablasınındı, burayı Airbnb olarak işletiyordu. Tam merkezde, yani tam merkezde derken gerçekten tan merkezde, ev sevdiğimiz mekanların hepsine yürüyerek 5 dakika uzaklıkta. Bizim önceliğimiz olan 2 banyosu , 2 terası var, tamam terası benim Milano evim büyüklüğünde değil ama harika bir old town manzarası var birinin, hatta o old town manzarasını mutfaktan, banyolardan birinden , salondan ve terastan bolca görüyorsunuz çünkü merkezdeki tek yüksek bina bizimkisi ve biz en son katındayız o binanın. Bir de 3 yatak odası var ki benim için odalardan birinin misafir odası olması çok önemliydi, biliyorsunuz benim gelip gidenim çok. Ablası evi ilk satmaya karar verdiğinde önce bize söyledi. Benim için şöyle bir şey vardır, her kiraladığım evimde ya da aldığımız göl evimizde de, evden içeri girdiğim ilk anda içim pır pır etmeli, aşırı heyecanlanmalıyım ve ben burda yaşarım demeliyim. O esnada biz bir sürü ev bakarken hiç hissetmediğim o duygu, bu eve girdiğim anda geldi. İnanılmaz güneş aldığını, manzarasını ve ana terasını gördüğüm anda ben buraya aşık oldum.
Nisan ayında evi ilk kez gezdik, mayıs ayında kapora ödedik ve kasım ayında satışı gerçekleştirmek için anlaştık. O andan itibaren yapılacak çok şey vardı. Öncelikle Federico’nun evini satıcak, sonra evlenicek ve en son bankadan mortgage çıkarıp evimizi alıcaktık. Plan tıkır tıkır sorunsuz işledi. Kasım ayında evi aldık, ancak evin içinde tadilat olmamasına rağmen Airbnb dolayısıyla çok kirlenmişti. Hemen bir boya yapıldı, ev benim silip hazırlayabileceğim derecenin üzerinde kirli olduğu için bir temizlik firmasıyla anlaştık. Zavallı Federico evini çoktan sattığı için boya ve temizlik yapılmadan önce girmek zorunda kaldı eve, ben kiradaki evimi kasım sonuna kadar tutmuştum o yüzden temizlendikten sonra girdim, çakal ben. Ancak ilk günler yatağımız bile daha gelmemişti, ablasına evi boşalttırmıştık ama koltukları kendi koltuklarımız gelene kadar tutmaya karar vermiştik. 2 dolap ve 2 koltuk varken girdik buraya, şöyle diyim, lamba bile yoktu, lamba yokluğu sebepli ışık da yoktu. Masa sandalye yoktu, yatak yoktu. İlk zamanlar gerçekten zorlandık, bir de Fiona iyice kötüleşmeye başlamıştı. Evin eşyalarını yavaş yavaş sipariş ettik, bir kısmı geldi bile, bir kısmını - mesela koltuklarımızı hala bekliyoruz. Sonunda lambalarımız geldi, ev meğer ne güzelmiş akşamları ışıl ışıl, bir ara ısınma sorunu çektik, bir ara ve hala zaman zaman koca koca eşyalarımız gelirken ve taşırken bozuk asansör sorunu çektik. Valla başları çetrefilliydi ne yalan söyleyim. Kışın bir şehir daha soğuk ve karanlık oluyor o yüzden kışın yeni bir şehirde yeni bir hayat kurmak yaza göre daha ‘üzücü’ gözüküyor. Kurulu bir düzeni bırakıp yepyeni bir evde koliler arasında düzen kurmaya çalışmak da zor. Bu esnada sokaktaki tüm insanları selamlaya selamlaya geçtiğiniz ,bütün esnafı tanıdığınız bir mahalleden , sizi kimsenin tanımadığı bir yerde yeni bir düzen kurmak da. Ben sadece gelmeden önce spor salonumu ayarlamıştım ve taşınmadan önceki ay biraz burda biraz Milano’da spora gidiyordum, o kısım geçiş dönemimi kolaylaştırdı. Bu esnada Fiona öldü. Fiona’nın ölme zamanlaması bir yandan iyi bir yandan kötü oldu. İyi olma deme sebebim burda onla çok anı kurmadan gittiği için yokluğuna alışmak daha kolay oldu. Yani kolay derken, anladınız beni…Milano’da olsam sokağa çıktığımda herkes onu sorucaktı, evin ve mahallenin her köşesinde onla olan bir anımı hatırlıcaktım. Zor oldu çünkü bu kadar büyük bir değişikliğe çok başka ve negatif bir değişiklik eklendi.
Ben bu arada sadece ev değiştirmedim, şehir değiştirdim. İçinde sevdiğim adam, ailesi ve arkadaşları olan. Ama şu anda benim ‘Hadi gel bir kahve içelim.’ diyeceğim bir arkadaşım yok daha. Her gün yürüdüğüm yollar değişti, alışveriş yaptığım süpermarket, selamladığım insanlar yok artık. Fiona’nın da gidişiyle günlük rutinim tamamiyle bitti. Şimdi bir yandan yeni bir ev kurup döşerken, bir yandan da yeni bir hayat inşaa ediyorum kendime. Biriyle yaşamaya alışıyorum, yepyeni bir şehri tanımaya çalışıyorum, kendime arkadaşlıklar kurup bir rutin oluşturmaya, en önemlisi en yakın arkadaşımın gidişiyle gelen boşluğa alışmaya çalışıyorum. Hiçbiri kolay değil, hatta sanırım en kolayı evi döşemek çünkü onu sipariş ediyorsun, bekliyorsun, geliyor. Fede ile yaşamaya alışmak da zor değil. Ama Fionasızlık çok koydu ve burda yeni bir rutin oluşturmak, şehre alışmak zorluyor. Yine de hepsini zamana bıraktım, kendiliğinden olucak şeyler bunlar. En büyük desteğim Fede. Geçen akşam evde otururken dedi ki ‘Ben sadece kendi evimden 10 dakika uzaklıkta yeni bir eve taşındım, işim, ofisim, arkadaşlarım, hiçbir rutinim değişmedi, fark ettim ki senin için böyle değil, senin tüm hayatın değişti.’ Yanınızdaki insanın bencil olmaması, sizi ve yaşadıklarınızı fark etmesi, ruh halinizi merak etmesi gerçekten çok güzel bir şeymiş. Yaşadığım bu geçici zorluğu anlayamasaydı benim için çok daha zor olurdu.
Evde koliler gittikçe azalıyor, bu hafta giyinmesi odası hazır olucak, haftaya misafir odası, ocak sonundaysa yeni koltuklarımız gelicek. Yavaştan dekorasyon ürünlerine de girişmeye başladık. Tüm bunlarla ilgilenirken arkadaş bulma, insan tanıma olaylarına çok girişecek vaktim olmadı ama en azından kendi köklü arkadaşlarımla önümüzde güzel planlarımız var. Birkaç haftaya Fede ile çok uzun süredir, bir sene, beklediğimiz seyahatimize çıkıcaz. Kendime hep şunu hatırlatıyorum : Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez. Fiona’nın acısı da, şu an yeni hayatıma alışma süreci de, hepsi ama hepsi geçici. Bundan bir sene sonra hala alışmaya çalışıyor olmucam, yepyeni rutinlerim olucak. Acısıyla tatlısıyla, güzel heyecanları ve doğal gelen kaygılarıyla bu bir süreç. Konfor alanımdan çıkmanın getirdiği doğal bir sonucu. Ve ben bunu daha önceden nasıl yaptımsa yine yapıcam.
2026’dan tek beklentim yeni başlangıçlar ve büyük değişiklikler değil, onların hepsini 2025’te yaptım bitti, bu yeni seneden, 2025’te kurmaya başladığım hayatımı oturtmayı, daha az hareketi ve daha çok monotonluğu diliyorum. Bir de belki Fiona’nın bana yeni bir köpek göndermesini. 2026’da kabul edebileceğim tek büyük değişiklik o olabilir bakın. Bakalım, kur kurar hayat güler der annem, umarım bu sefer hayat gülmez ve ‘Hımmm bu kız mantıklı şeyler istiyor, verelim gitsin.’ der.








Yorumlar