top of page

Kaliteli Hayat ve Para

  • gozde gulsoy
  • 4 Ara 2022
  • 4 dakikada okunur

Geçen sene İstanbul'da en sevdiğim restoranlardan biri olan Sunset'e gittim. Muhteşem manzarası, eskiden hatırladığım harika yemekleri ve kaliteli servisiyle benim için İstanbul'un en iyilerindendi. Çok çok sevdiğim arkadaşlarımla süslendik, siparişlerimizi verdik, sohbet harikaydı, manzara muhteşemdi ama ya yemekler? Yemek kalitesi inanılmaz düşmüş, eskiden gördüğüm kibar insanlar yerlerini çok paralı ama biraz görgüsüz insanlara bırakmıştı. Ve hesap geldi. Ama o nasıl bir hesap, hele hele o rezalet yemeklere...Ödedik ve masada hepsi de yurtdışında yaşayan arkadaş grubu olarak birbirimize baktık. Ben Milano, kardeşim Londra, arkadaşlarımız Hollanda. Biz bu paranın 3te 1'ine , hatta abartsak, 5te 1'ine, İtalya'da inanılmaz bir yemek yerdik ve etrafımızda ortadoğu sonradan görme zenginliği yerine, cebinde ne kadar parası olduğu önemsiz olan ama kaliteli insanlar olurdu. O İstanbul tatilimde şuna dikkat ettim, İstanbul'da pahalı arabaları valelere teslim edip, aşırı görkemli döşenmiş ama kalitesiz yemekli restoranlara gitmek insanın hayatını gerçekten kaliteli mi yapıyordu? Kalite ve para arasındaki oran her zaman aynı mıydı? Kaliteli yaşamak için gerçekten çok paraya mı ihtiyaç vardı? Sonra döndüm ve İtalya'daki hayatıma baktım...


Benim İstanbul'da, Milano'ya göre çok daha ayrıcalıklı bir hayatım vardı. Zaten yurtdışına giden çoğu tanıdığım insan, daha lüks hayatları daha sade hayatlar için bırakıp gitti. Mesela ben İstanbul'da arabasız hiçbir yere gidemezdim. Yürümek için ne kaldırım var, ne güvenli. İstanbul'da ne zaman metro veya otobüse bindim bilmiyorum. Ama Milano'da daha kendime yeni araba aldım. Gece arkadaşlarımla çıkmak için hazırlanıp, tertemiz metroda hiç sıkışıp tıkışmadan, taciz edilmeden, trafiğe girmeden, park yeri aramadan gitmek mi daha kaliteli bir hayat, yoksa iyi bir arabanın içinde saatlerce trafikte saygısız insanlarla mı gitmek?


Araba demişken, Türkiye'de inanılmaz bir lüks araba tutkusu var, BMW, Mercedes, Audi. Bunlar dışında arabaya binmek sanki fakirlik göstergesi. Ama burda insanların maddi durumu bindiği arabayla ölçülmüyor. Altıma 2. el tatlı bir arabayı o kadar büyük bir zevkle çektim ki. Arkadaşlarım da ben de kim ne arabaya biniyor, kim ne kullanıyor umusamıyoruz bile. Türkiye'de bu böyle değildi!


Restoranlara gelelim şimdi. Bunun için en güzel örnek Milano ve İstanbul Papermoon arasındaki fark. İstanbul'daki Papermoon fiyatları uçmuş, sadece zenginlerin gidebileceği bir yerken, Milano'daki Papermoon klasik bir İtalyan restoranı, sade bir düzen, diğer restoranlara göre sadece bir tık daha pahalı ama giden kimse düğüne gider gibi hazırlanmıyor. Ve burda gerçekten sade bir pizzacıda, bir pizza ve biraya 10 euro ödeyerek de güzel insanlar arasında güzel bir yemek yiyebiliyorsunuz.


Herkes böyle demiyorum, ben kendimi eski kendimle, eski ortamımla karşılaştırıyorum ve çok değişmiş buluyorum. Eskiden pahalı çanta ve ayakkabılar için ölüp biten ben şimdi paramı onlara vermek yerine tecrübelere yatıyorum. Stil de parayla alakalı değil, moda parayla alakalı. Modayı takip eden insanların bir giydikleri diğerinden çok farklı olurken, stili olan insanlar, en uygun markadan aldıkları bir şeyi bile inanılmaz özel gösterebiliyorlar. Kendi stilimi bulmak, en iyisini değil en yakışanı giymek, gece çıkarken hep aynı çantayı taktığım için (hem her şeye yakışıyor, hem de çok rahat) eleştirilmemek, kimsenin ne giydiğimle ilgilenmemesi, selülitlerimden utanmadan şort giymek, o kadar çok rahatlattı ki beni. İstanbul'a gittiğimde baştan aşağı süzülmek, aynı şeyi birden fazla üzerinde görünce insanların 'Koktu ya bu' diye dalga geçmesi, sürekli selülitim çıktı mı, oram kötü mü buramı düzeltiyim demekten özgürce dolaşamamak, sürekli eleştirilmek, sürekli mükemmel olmak zorunda olmak, herkesin birbirinin aynısı giyinmesi, makyaj yapması o kadar sinir bozucuydu ki...


İstanbul'da deniz manzaralı kiralık bir evde yaşayan, Hillside'da spora giden bir kız arkadaşım evlendi ve Londra'ya normal bir hayata taşındı. En merak ettiğim, bıraktığı lüks hayatını özleyip özlemediğiydi. Bu arada Londra'da gerçekten herkesin parasının yetmeyeceği lüks bir yaşam da var Milano'dan farklı olarak, Milano'da isteyen herkes neredeyse her şeye ulaşabilir. Londra o konuda farklı. Ve bu kız arkadaşım o lüks hayatı zerre özlememişti. Çünkü Hillside yerine parkta açık havada yapılan bir spor bile hayat kalitenizi daha çok arttırıyor. Görebileceğiniz bir sürü sergi, en lüks yerden daha çok eğlenebileceğiniz publarla dolu.


Yine liseden tanıdığım, okulun en popüler ve en güzel kızlarından biri vardı. Onun İstanbul'daki ortamıyla kendiminkini karşılaştırmıyorum bile, o bambaşka yaşardı. Evlendi ve İtalya'ya taşındı. Bir yemek için buluştuk, ikimiz de küçük arabalarımızla geldik, klasik tatlı bir İtalyan restoranında yemek yedik, normal bir hesap ödedik. Ne abartı bir makyaj, ne topuklu ayakkabılar, ne kimin hayatı daha iyi yarışı, ne de kendini en mutlu & en zengin & en harika gösterme savaşı. Bambaşka hayatları seçmiş iki eski dost, görüşmediğimiz yıllarda neler yaşadık birbirimize anlattık. Herkesin hayatının hem eksilerini hem artılarını güvenli bir dost ortamının verdiği rahatlıkla paylaştı ve şunu fark ettim, ikimiz de sahip olduğumuz hayatları eksi yönleri bile olsa seviyoruz, daha fazlasının peşinde değiliz, gençliğimize göre sadeleşmişiz, sahip olduğumuz maddi şeylerden çok tecrübelerimizi ve maneviyatımızı arttırmışız. Bence İstanbul'da kalsaydık ne o ne de ben böyle olmazdık.


Burda yazdıklarım sizin hayatınıza uymayabilir, siz zaten İstanbul'da yaşarken bu farkındalığa varmış olabilirsiniz. Ben sadece kendimi düşünüyorum. 17 yaşında Bodrum Türkbükü'nde baba parasıyla şişe açan kendimi görsem şu an ona küçük bir tokat atıp, kendine gel sen ne olduğunu sanıyorsun derdim. Ama bunu bugün, marketten aldıklarımla, salaş ve güzel bir plaja havlusunu serip keyif yapmanın zevkini bilen ben olarak yapabilirim. Ya da tuvalet temizlemeyi sevmediğim için, Bomonti'deki evime her hafta bir abla çağırmak... Evde çoluğun yok çocuğun yok, 4 saat daha az yayıl cumartesi günü koltukta, kalk, kendi kullandığın tuvaleti bir zahmet temizle derdim...Ancak çevremdeki insanlar da ben de farklıydık, farklı yaşıyorduk, kaliteli bir hayatın paradan geçtiğini düşünüyorduk. Burdan şu sonuç çıkmasın: para önemsiz. Hayır, bilakis para çok önemli. Çünkü hala bazı şeyleri yapmak için ona çok ihtiyaç var. Burda yaptığım fakirlik güzellmesi olarak anlaşılmasın. Kimseye borcunun olmaması, süpermarkete gidip fiyatına bakmadan sepeti doldurabilmek, arkadaşlarınla normal bir restorana gidince aklından hesap yapmadan dilediğin yemeği seçip o iki kadehi içebilmek... Para bunlar için çok önemli. Ama hayatının kalitesi o en iyi restorana gidip, valeye pahalı arabanı teslim etmek, en lüks otelde kalmak, en pahalı beach clubta şişe açmak değil. Arada tabii ki yapabilmeliyiz ama her zaman böyle yaşamak kaliteli yaşamak anlamına gelmiyor.


Bir cumartesi gecesi sana yakışan ama milyarlık olmayan kıyafetlerini giymek, metroya atlamak, sade bir restoranda çok keyifli bir akşam geçirebilmek ve bunları kıyafetlerin yargılanmadan, metroda tacize uğramadan, o sade restoranda kötü yemek yemeden, düzgün insanlarla tanışarak o akşamı geçirebilmek, işte bu parayla satın alınamaz. Bir pazar günü köpeğini alıp parka gitmek, piknik örtülerini sermiş mutlu insanları görmek, süpermarketten UCUZA alınabilen şeylerle dostlarınla güneşin altında sohbet edebilmek, hatta her şeyi geçtim yaşadığın şehirde o yeşilliğin olması, denize girebilmek için plaj mafyalarına hava parası ödemek yerine, en güzel sahillerde havlunu serebilmek...Para çok önemli ama kaliteli bir hayatın tek kıstası para değil. Yoksa yeni zenginlerimiz dar paça pantalonlarıyla nargile içip, kollarına taktıkları sayısız altın bilezikle, altın varaklı koltuklu salonlarında Esmasu'larına yaptıkları mevlutlarıyla, en kaliteli hayatı yaşıyor olurlardı.

Comments


You Might Also Like:
IMG_2924
IMG_3424
IMG_1230
About Me

 Herkese Merhaba!

Ismim Gozde Gulsoy.

 

1986 yilinin mayis ayinda Victoria’s Secret meleklerine bir tepki olarak dogdum.

 

Ortaokul ve liseyi Italyan lisesi’nde bitirdikten sonra, universite icin Italya’nin Milano sehrine tasindim. 

Bocconi Universite’sinden ustun basarilarla mezun olduktan sonra (universiteyi 2 sene uzatmak da bir basaridir.) Istanbul’a geri dondum. 2011 yilindan 2017 yilina kadar tekstil sektorunde calistim.

Su anda Istanbul’un Bomonti semtinde, fransiz bulldogu kizim Fiona ile yasiyorum

Read More

info@benburayaasikoldum.com

Join my mailing list

Search by Tags

© 2023 by Going Places. Proudly created with Wix.com

bottom of page